Y’nin hikayesi

Yayınlandı: Ağustos 10, 2011 / Paylaş & Rahatla

Okudukça “ay ben hiç aşağılanmadım, ne mutlu bana” diye düşünürken, ortaokul dönemimde bizzat öz annem tarafından altın gününde şişkoluğum hakkında alay konusu edilmem geldi gözümün önüne. Düzen, hijyen ve güzellik takıntılı orta sınıf mensubu her çocuk gibi ideal olma yolunda sonu gelmez bir çaba ve kronik kaybetmişlik hissi yaşadım çok zaman. Zamanla büyüdük, genç kız olduk, olgunlaştı kimliğimiz ve kadın olduk; tarzımızı oturttuk. Dış görünüşle ilgili abarttığımız pek çok sorunu aştık zamanla. Bunlar elbette ki gizliden bir yerlerde iz bırakmıştır bende. Ancak bir alay edilme hikayem var ki her saniyesi, konuşan insanların yüz ifadesi, sonundaki yalnız kalışım ve uzun bir süre boyunca kurtulamadığım çaresizlik hissimi, 4 yıl önce nasılsa şu an bunları yazarken de aynı şekilde hissediyorum. Alay konusu olmamın sebebi, sahip olduğum ve bunu çok az insanla paylaştığım, ve hiçbir zaman ilgi çekmek için istismar etmediğim hastalığımdı; bipolar bozukluk. Kendime yakın görüp bu durumumu paylaştığım az sayıdaki arkadaşlarımdan biri bunu sevgilisine, ailesine ve diğer ortak arkadaşlarımıza söylemişti. Ekşi sözlükteki yarısı hayal ürünü olan hikayelerle büyüyen bu arkadaşım “benim de manik arkadaşım var” diye sağa sola söylemişti. Buraya kadarki senaryo çok da sürpriz olmayan bir şey bir üniversiteli birey için. Hastalığın semptomlarını bilenler bilir. Bahar ayının gelmesiyle enerji artar. Bir de üstüne okul stresi,özel hayattaki zorluklar vs. eklenince vücut, savunma mekanizması geliştirir. Her şeye bolca gülmeye, hayatı tiye almaya ve çevrendeki insanlara da bolca espirilerle kendini sevdirmeye başlarsın. Sevildiğini, ilgi gördüğünü hissetikçe de daha bir mutlu olur ve o insanları daha da seversin; ve en önemlisi güvenirsin. Zaten bu hastalığın ortaya çıkmasında sevgi açlığı ve toplumda kabul görememe kaygısının da etkisi vardır. Dolayısıyla en çok ihtiyacım olan şey onaylanma ve makbul bir insan olmaktı, özellikle hastalıkla tanıştığım o ilk yıllarda. Kendime dahi itiraf etmesi oldukça güç olan bu konuyu açık yüreklilikle paylaştığım bu mevzubahis arkadaş, nedendir bilinmez, ikili olarak konuşunca başka, kalabalık ortamlarda başka davranıyordu. O ve o gün yeni tanıştığım 2 arkadaşı ile Kadıköy Barlar Sokağı’nda oturuyorduk. İlk tanışmaya rağmen ben susmadan konuşuyor, daldan dala birçok konuya atlıyordum. Ancak verilen tepkiler “ay deli yaa”, “ alemsin ya” veya birbirlerine bakıp gülüşmeler şeklinde oluyordu. Onlara göre sağda solda anlatılacak bir anıdan, bir “vak’a” dan ibarettim çünkü. Ama bunu olaydan sonra farkediyorum tabii. Sonra konu konuyu açtı, mevzubahis kişi bir tatil planından bahsetti; Karadeniz turu. 2 yıldır aile ile yapılan ve anne dırdırı yüzünden cehenneme dönen sözde tatil yaşayan biri olarak bana rüya gibi geldi bu. Bu şehirlerde bunlar yapılırmış, bilmem nereden kıyafetler alırız, şu şehirdeki çamur banyosu, burdaki bilmem ne derken zaten hemen planlara başlandı. O an nasıl bir tatil sevdası içerisindeysem artık, o kadar ciddiye aldım ki eve gidip hemen valizi toplamaya hazırdım. Sonra ben şunu da yaparız, hem bak burda şöyle şeyler yaşanmış filan diye hikayeler, efsaneler, tarihi olaylardan bahsetmeye başlayınca kıkır kıkır gülmeye başladı bu arkadaş. “Ay entel dantelim benim ya nası atladı hemen… Kızım ne işim var benim dağ başında şaka yapıyorum amma da yedin haa… Otobüs firmasına kadar kurdu kafasında hemen, manik insan yaa” dedi ve bunu etraftaki insanların da duyabileceği bir şekilde ve son derece aşağılayıcı bir üslupta söyledi. Diğerleriyle işaretleşerek gülmeleri de birkaç dakika boyunca sürdü. “Off amma güldük ya bugün” diye de ekledi gülmekten kızarmış suratıyla. Bu gülüşmeleri o kadar ciddiydi ki… Ve o gün anladım tatil zevklerimiz, ihtiyaçlarımız, dertlerimiz bambaşka olan bu insanla o an için en özel şeyimi paylaşmıştım. Evet her krizden yeni bir şeyler öğrenilirdi ama bunun yolu benim kendimi bu kadar aciz hissettiğim bir konuda alay edilmem olmamalıydı. Bu yazıyı içimi dökmekten ziyade, olur da yakın çevresinde bu gibi dertlerden muzdarip birisi varsa onları uyarmak için yazdım; insanların hastalıklarını ciddiye alın lütfen. Her manik dönem geçiren kişi şiirler, kitaplar yazacak, sanatçı ruhlu olacak diye bir kural yoktur, bilakis ihtiyaçları olan şey normal olmak, onaylanmak ve kabul görmektir. Evet, böyle bir rehabilite edici misyonu üstlenmek zorunda değilsiniz. Yaptığı taşkınlıkları ve size ve çevresine verdiği zararları görmezden gelmek zorunda hiç değilsiniz. Ama lütfen insanların çaresizliğiyle alay etmeyin…

Yorum bırakın