Z.’nin hikayesi

Yayınlandı: Mayıs 21, 2011 / Paylaş & Rahatla
“Sınıfsal farklar”

Eveet bu blogu okurken, “oh ne kadar da şanslıyım hiç hayatımı etkileyen bir alay edilme hikayem yoktu” diyordum ki tam; bir anda hatırlamak istemedigim icin cok derinlere gömdüğüm ortaokulun ilk yılları geldi aklıma. Ben oldukça “sıradan” ve “orta halli” bir aileden geliyorum. Sıradan bir devlet ilkokulunda okudum. Daha sonra da burs alarak “zengin” ve “sofistike” ailelerin gittiği bir okula girme hakkı kazandım. Evet, ilk başladığımda sanmıştım ki etrafımda benim gibi çocuklar olacak, yeni arkadaşlıklar edineceğim, bu güzel okulda mutluluktan mutluluğa koşacağım. Ancak daha ilk falsomu (ki yakın bir zamana kadar hala bunun için anneme kızardım) yanar döner lambaları olan sırt çantam ile okul kapısından içeri girdiğimde yapmıştım. Ben o “çocuk” halimle , benimle birlikte hazırlık sınıfına başlayacak herkesin de “çocuk” olacağını sanmıştım, sanırım annem de öyle, ve de cocuk dunyası için oldukça havalı bir çanta almıştım. Bir de baktım ki daha ilk günlerden lambalı ve pembe! sırt çantam (ki Eminönü’nden almıştık..daha sonraları bunun da “ezik” bir durum oldugunu gorecektim) okulda son moda çantalar, efendim Amerika’dan falan gelmiş aksesuarlar ile gezen ve daha önemlisi çoktan büyümüş ve altları ışıkları pabuçları  dama atmış bir insan grubu için oldukca “ezik” ti. Kısa sürede 1000 küsür kişilik okulda tanınır bir hal almıştım.Neyse ki  birsüre sonra  o çantayı kullanmayı reddederek, yandan asılan, kayışı yerlerde sürünen “salaş” bir çanta edinmiştim de bir nebze olsun rahatlamıştım. Ancak başta da belirttiğim gibi benim en önemli farkım sıradan bir “çocuk” oluşumdaydı. Bu yüzden herşeyimi yavaş yavaş üzerimden atmadan bu “alaylardan” kurtulamaycaktım. Önce renkli çerçeveli gözlüğüm (ki geldiğim ilkokulda birçok insanın kıskandığı bir şeydi, sınıf atlayınca nasıl da ezik bir nesneye dönüşmüştü)  sınıfta baya ün kazandı, sonra dizimin altındaki boyu ile oldukça moda düşmanı olan okul eteğim, daha sonraları da herkesin “cat” bot giymeye başladığı bir dönemde, severek giydiğim ve havalı bulduğum “Kat” botlarım…Kısacası fiziksel olarak alay edilecek çok belirgin bir özelliğim olmasa da, giyimim ve “köyden şehre gelen saf köylü kızı” metaforunun hakkını veren giyim tarzım ve tavırlarım, bu yeni girdiğim dünyada beni hemen alay malzemesi haline getirdi ve çok geçmeden şu hisse kapıldım; “evet ben bursluyum ve asla zengin çocuklar ile arkadaşlık kuramayacağım”. Hatta okulun daha ilk haftalarında anneme ağlayarak beni mahallemizdeki ilköğretim okuluna alması için yalvarmam da bu yüzdendi, hala da aile içinde anlatılır ve gülünür bu hikayeye. Evet, kısacası hazırlık yılım bana zehir olmuştu, giyim tarzımda bir çok yeniliğe gitmiştim ancak bu sefer de orta 1’e başladığımda, henüz hiç kimsenin ağda, epilasyon yapmadığı bir dönemde, bir erkek bacağını andıran “tüylü” bacaklarım da “anne bana ağda yaptıralıııımm” diye ağlayana kadar birçok erkeğin alay konusu olmuştu. Bakın ne kadar da çok şey hatırladım yazmaya başladıkça….Büyüdükten sonra anneme çok kızdım, beni bu kurtlar sofrasına bu kadar çocuk, modadan uzak ve tüylü bir halde göndermesine…ama sonra anladım ki benim canım annem de bu dünyadan bihaber olduğu için beni hiç uyarmamış. Ha bu arada, yıllar içinde ufak tefek başka olaylar da vuku bulduysa da, orta okulun ilk yıllarında yaşadığım bu deneyimlerimin ardından, hiç arkadaşım olmayacağını sandığım bu okuldan, 7 sene içerisinde, şimdi hayatta en sevdiğim insanlar, kardeşlerimden çok sevdiğim dostlar edinerek mezun oldum ve hikayem mutlu sonla bitti… İşte bu da benim hikayemdir…fiziksel değil sınıfsal, sosyo-ekonomik bir dışlanmanın, alay edilmenin hikayesidir.

yorum
  1. aslı dedi ki:

    Bunlar o kadar çok tanıdık geldi ki bana, birkaç farklılık dışında ben paylaşsam bu kadar olurmuş;) İçimi dökmüş gibi oldum okurken!!!

Yorum bırakın